İstanbul'un Fethi |
Peygamberler Peygamberinin "İstanbul'un Fethi" müjdesi ile yıkanıp durulan üç kıtanın merkezi durumunda olan İstanbul; Bizans'ın elinde kan kaybediyor, kendini Türk ve Müslümanlaştırıp ayağa kaldıracak Türk hakanlarını bekliyordu.
Gülenin yanında ağlayanın bile mutlu olduğu evliyalar ve şehitler beldesi İstanbul; 21 yaşındaki İkinci Mehmet'in düşlerini süslüyordu. O, gece uyuyamıyor, gündüz oturamıyor; her nefeste, fethedeceği İstanbul'a soluyordu.
Bu nifak diyarı daha fazla Bizans'ın elinde kalamazdı. Üstelik baba İkinci Murat; oğlu İkinci Mehmet'e:
"İstanbul'u al, gülzar yap." diyerek de vasiyet etmişti.
İkinci Mehmet, ikinci kez tahta çıktığında yer yerinden oynamıştı. Yabancı devlet elçileri birbiri ardından Edirne'yi mekan tutuyorlardı. Hem ticaret hem ziyaret misali tebrik bir yana, onun gelecekteki tutum ve düşüncelerini de anlamaya çalışıyorlardı.
İkinci Mehmet, niyetini belli etmemenin yanında, İstanbul'un Fethi arifesinde onları ürkütmek de istemiyordu. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez hesabıyla en fazla iltifatı da Bizanslılara gösteriyordu.
İkinci Mehmet, Sırp ve Macarlarla iki yıllık bir barış yaparak Batı sınırlarını güvence altına aldığı gibi, Bizans'ı da yalnız bıraktırıyordu.
Her fırsatta ayak bağı olan Karamanoğlu İbrahim Bey de itaat altına alınıyordu.
Bizanslılara sığınan Orhan Çelebinin masraflarına binaen 300.000 akçe verildiği gibi; Çorlu'ya kadar olan bazı yerler de onlara İstanbul'un hatırına terk ediliyordu.
Şımaran Bizanslılar, Fatih'in başkaldıran Türk Beyleriyle uğraşmasını fırsat bilerek Orhan Çelebi'ye ödenen tahsisatın arttırılmasını istediler. Fatih, yine onlara dostça davranarak bu isteklerini düşüneceğini söylemiş ve niyetini yine belli etmemişti. Fakat İkinci Mehmet, Karaman seferinden döndükten sonra Orhan Çelebi için ayrılmış köylerin gelirine el koyduğu gibi, oradaki Rumları da kovdurttu. Dahası da Rumeli Hisarı'nın yapımına girişti.
İstanbul'un Fethi |
Rumeli Hisarı, Avrupa'dan gelecek asker ve mühimmat yardımını kesmek için Yıldırım Bayezit'in yaptırdığı Güzelce (Anadolu) Hisarı'nın tam karşısına yapılacaktı.
İstanbul'un dibinde, Boğaz'ın kıyısında bir hisar yapılacağını anlayan imparator ve halkı, büyük korkuya kapıldı. Rumeli Hisarı'nın yapımını önlemek için, İkinci Mehmet'e elçiler gönderildi. Bizanslılar, ondan Rumeli Hisarı'nın yapımından vazgeçtiği takdirde Orhan Çelebi'nin tahsisatını istemeyeceklerini, üstelik de ödemekte oldukları vergiyi arttıracaklarını bildirdiler.
İkinci Mehmet, huzuruna gelen Bizans elçilerine: "Bu hisarı ülkenin güvenliği için yaptırıyorum. İmparatorunuz Varna Savaşı sıralarında Rumeli'ye geçişimizi boğazı kadırgalarla kapatarak engellemişti. Babam Rumeli yakasında bir kale yaptırmaya, daha Varna Savaşı sırasında ant içmişti. O andı, şimdi ben yerine getiriyorum.
Kendi topraklarım üzerinde dilediğimi yaparım. Bunu engellemek için elinizde ne hak ne de güç vardır. Boğaz'ın iki yakası da benimdir.
Anadolu yakası benimdir; çünkü halk Osmanlıdan ibarettir. Rumeli Yakası da benimdir çünkü siz savunmasını bilmiyorsunuz.
Gidiniz efendinize söyleyiniz ki şimdiki Osmanlı Padişahı kendisinden öncekilere hiç benzemez. Bizim kılıcımızın eriştiği yere, imparatorunuzun hayali bile yetişemez."
Elçilerin dönmelerine izin veren İkinci Mehmet, bir daha bu ve buna benzer gelecek hiçbir elçiyi kabul etmeyeceğini sert bir şekilde bildirip uyardı.
Boğazın en dar yerinde (700 m), Anadolu Hisarı'nın karşısına yapılacak olan Rumeli (Boğazkesen) Hisarı'nın temeli 12 Mart 1452'de atıldı. Fatih'in bile taş taşıdığı hisar; akıllara durgunluk verecek bir şekilde 132 gün gibi kısa bir sürede bitirildi.
Rumeli Hisarı'nın Firuz Ağa kumandasında 400 asker emniyetini sağlayacaktı. Boğazdan geçecek gemiler kontrol edilmeden İstanbul'a giremeyeceklerdi. Emri dinlemeyenler batırılacaktı.
İstanbul'un defalarca kuşatılmasına rağmen İstanbul'un Fethi'nin tamamlanamamasının en önemli nedenlerinden birisi de surları yıkacak olan topların olmamasıydı.
Bütün bunları yakından bilen İkinci Mehmet, İstanbul'un çok sağlam olan çift katlı surlarını yıkmanın ancak topla mümkün olacağını düşünerek o tarihe kadar görülmeyen sayı ve çapta topların dökülmesi işine, Muslihittin Saruca Paşa ile Macar Urban adlı kişileri görevlendirdi.
Urban, geçim sıkıntısı çektiği ve ücret konusunda İmparator Konstantin ile anlaşamadığı için Bizans'tan kaçarak Osmanlı hizmetine girmiş bir dökümcüydü.
O zamana kadar dünyada eşi yapılamayan üç adet "Şahi" ve 127 tane de diğer toplardan döktürüldü.
Şahi topları yüz manda çekebiliyordu. Topların taşınması için elli çift manda ile 700 asker kullanıldı. İki ayda Edirne'den İstanbul önlerine getirilen toplar; 6 Nisan 1453 günü surları dövmeye başladı.
Yüksekliği 17 metre, kalınlığı 4 metre olan İstanbul surları dünyanın en kuvvetli surlarıydı. Bizanslılar surları su dolu hendeklerle çevirdiler. Hendeklerin genişliği 9, derinliği 18 metreti aşıyordu.
Çift katlı surlar ve üzerinde bulunan kuleleri suda bile yanan "Grejuva" denilen Rum ateşi ile takviye edilmişti.
Bizanslılar yumuşak karın olarak kabul ettikleri Haliç'i 5 km uzunluğunda bir zincirle kapattılar. Bu zincir 12 bin şehidimize mal olacaktı.
Haliç'i kapatan zincirin gerisinde de 14 savaş gemileri vardı.
6 Nisan 1453 Cuma günü, cuma namazından sonra İstanbul'un kuşatması başladı. İkinci Mehmet'in yanında hocaları ve ünlü bilginler vardı: Akşemsettin, Akbıyık Dede, Molla Gürani, Molla Hüsrev... Sultan Mehmet, 15 bin kişilik birliğiyle merkezde, Topkapı-Edirnekapı arasında bulunuyordu.
Sağ kanada Anadolu Beylerbeyi İshak ve Vezir Mahmut Paşalar kumanda ediyordu. Bunlar 50 bin kişilik Anadolu askeri ile Yedikule-Topkapı arasındaki bölgeyi tutmuşlardı.
Sol kanada kumanda eden Anadolu Beylerbeyi Karacabey 50 bin kişilik Rumeli askeriyle Edirnekapı-Tekfur Sarayı arasını tutmuştu.
Zağnos Paşa, Beyoğlu tepelerini tutuyordu. Böylece Galata'daki Cenevizlerin Bizans'a desteklerini önlüyordu.
Sultan Mehmet dini vecibeyi yerine getirmek için Vezir Mahmut Paşa'yı elçi olarak İmparatora gönderdi. Paşa, İmparatora Türk ordusunun çok kuvvetli, Sultan'ın azimli olduğunu, İstanbul'u teslim etmekten başka çare olmadığını söyledi.
Eğer şehir vire ile teslim edilirse halkın canına ve malına dokunulmayacak ve kan dökülmeyecekti.
İmparator teslim olmayı kabul etmedi. O, aslında hala Avrupa'dan gelecek yardıma güveniyordu.
Kuşatma tekrar başladı. Türk toplarından atılan gülleler, surlarda derin yaralar açıyordu. Gelibolu'da kızağa konan donanma da Dolmabahçe önünde toplandı. Baltaoğlu Süleyman Bey komutasındaki donanma, Dolmabahçe önlerine gelmeden önce Büyükada, Heybeli, Kınalı ve Burgaz adalarını fethetmişti.
Türk donanması Haliç'i kapatan zinciri kırmak için harekete geçti ise de buna muvaffak olamadı. Surlara tırmanma teşebbüsümüz de Cenevizli Gimistiniani komutasındaki Bizans askerlerinin karşı koyması üzerine sonuçsuz kaldı.
İkinci Mehmet şehre girebilmek için surların bir süre daha dövülmesini ve gedikler açılmasını söylüyordu.
20 Nisan günü beş büyük geminin Bizans'a yardım için geldikleri görüldü. Bunlardan dördü Cenevizlilere, biri de Bizans'a aitti.
Beş gemi yan yana Sarayburnu açıklarına girdiler. Lodos bu gemilerin yelkenlerini dolduruyor, akıntı da Haliç yönüne gitmelerini kolaylaştırıyordu.
18 gemilik Türk filosu bu beş gemi Sarayburnu açıklarında kapıştılar. Ceneviz ve Rum gemileri Grejuva ateşi de kullanıyorlardı. Birden şiddetlenen rüzgar Rum ve Latin gemilerinin ekmeğine bal oldu. Türk gemileri ile araları açıldı. Savaşın seyri değişti. Beş gemi Haliç'e girdi.
Sultan Mehmet denizdeki çarpışmayı heyecan içinde kıyıdan takip ediyordu. Kendisini tutamayan Cihangir, Canbulat adlı beyaz atını denize sürerek Süleyman Bey'e emirler yağdırıyordu.
Deniz savaşını kaybeden Süleyman Bey azledildi ve yerine Hamza Bey getirildi. Bu olay İkinci Mehmet'in ve ordunun moralini bozdu. Bu sırada Papa, Venedik ve Macarlardan gelecek yardım şayialarının yayılması üzerine Veziriazam Çandarlı Halil Paşa kuşatmayı kaldırılmasını teklif etti ise de İkinci Mehmet, bu teklifi kesin olarak ve sert bir şekilde reddetti.
İstanbul'u Fethetmenin kestirme yolunu Haliç'i ele geçirme gören Sultan Mehmet; deniz savaşının ertesi günü dahiliğini bir kez daha göstererek 72 parçalık gemisini 21-22 Nisan Pazar günü gecesi karadan yürüterek Haliç'e indirtti. Aslında bu olay akıllara durgunluk verecek şekilde azametli bir işti.
Şimdi kuşatmanın gidişi tamamen değişmişti. Bizans ve Latin donanması iki taraftan sıkıştırılmış, kıpırdayamaz hale getirilmişti.
Bu arada Bizanslılar, Haliç'e inen Türk gemilerini yakmak için bir baskın yaptılarsa da baskıncıların hepsi de öldüler.
İkinci Mehmet, binden fazla fıçıyı ve sandalı demir çengellerle birbirine tutturup üzerine kalaslar döşeyerek Haliç'te 380 metre uzunluğunda bir köprü meydana getirdi. Türk askerleri bu sayede iki kıyı arasında gidip gelebileceklerdi.
Haliç'e inmesi bir yana, bir de köprü yapmaları Bizans'ı perişan etmişti. Köprüyü ve gemileri yakmak için ikinci bir teşebbüste bulundularsa da yine muvaffak olamadılar ve pek çok da zayiat verdiler.
Bu ikinci teşebbüsün de başarısızlıkla sonuçlandığı gün Bizanslılar büyük bir öfke ile ellerinde tutsak bulunan 260 Türk'ü hisarlara çıkararak boğazını kesip kesik başlarını da mazgallara attılar. Oysa bu olay, fetih azmini daha da güçlendirdi.
İmparator son bir ümit olarak İkinci Mehmet'e bir kez daha barış teklifinde bulundu ise de o: "Ya ben Konstantiniyye'yi alırım ya da Konstantiniyye beni!" diyerek bir kez daha reddetti.
Yer altında yapılan kıran kırana mücadele yanında tekerlekli kuleler vasıtasıyla surlara çıkan Türk askerleri ile Bizanslılar arasındaki çarpışmalar cansiperane devam ediyordu. İstanbul'un fethine artık; gün, saat kalmıştı. Bizanslılara son teslim teklifi yapıldı ise de Macarlardan yardım geleceği ümidi içinde bu teklif ikinci kez reddedildi.
Bizanslılarca, son teslim çağrısının reddedilmesinden üç gün sonra Türk karargahına gelen Macar elçisi kuşatma kaldırılmazsa Macar ordusu ve Haçlı donanmasının harekete geçeceği tehdidine, her şeye rağmen İkinci Mehmet cevap bile vermek istemedi ise de savaş meclisini topladı.
Sultan başta olmak üzere Akşemsettin, Molla Gürani, Molla Hüsrev, Zağanos Paşa fethe kadar çarpışmaya taraftar idiler. Çandarlı Halil Paşa muhalif kalmıştı. Onun endişelerini Sultan Mehmet yersiz buluyordu.
28 Mayıs gecesi Türk gemilerinde fenerler, kandiller, mumlar, çıralar yakılmış, muhteşem bir şehrayin (mum donanması) meydana getirilmişti. Davul, trampet, boru sesleri ve tekbir sedaları göğe yükseliyordu.
29 Mayıs Salı günü güneş doğmadan kalkan İkinci Mehmet, kısa bir konuşma daha yaparak ön saflara geldi ve hücum emrini verdi. Kan gövdeyi götürüyordu. Surlara 2000 merdiven dayanmış, 50 bin yiğit ileri atılmıştı. Kabaran bir deniz gibi taştıkça taşıyordu. Rum ateşi, kaynar yağ, ok onları durduramıyordu.
Hücumun odak noktası Topkapı denilen bölgede yoğunlaşmıştı. Cenevizli Giustiani yaralanmış, savaş meydanını terk etmişti.
Ulubatlı Hasan, taş ve ok yağmuru altında surlara sancağı dikiyor ve şehit oluyordu. Hasan'ın ardından ve surların başka yerlerinden Türk askerleri engelleri dalga dalga aşarak hedefe kilitleniyorlardı. Cebe Ali Bey, Haliç surlarını, Karaca Paşa Tekfur Sarayı surlarını, Hamza Bey Marmara sularını yararak içeri girdiler. Bu arada İmparator Konstantin Dragezes de, ölüler arasında bulunuyorlardı.
İlk Kızılelma İstanbul, 29 Mayıs günü fethediliyor; İkinci Mehmet de "Fatih" unvanını alıyordu.
Fatihler Fatihi yanında hocaları Akşemsettin, Molla Gürani, Molla Hüsrev olduğu halde doğruca Ayasofya'ya giderek şükür secdesine vardı. Ayasofya'yı İstanbul'un Fethi timsali olarak camiye çevirdi.
Patriği yerinde bırakan Fatih; kendisine 50 gün mukavemet eden ve birçok Müslümanların şehit edilmesine sebep olan Bizanslılara, can, mal ve din hürriyetini vererek yıkılan ve yakılan İstanbul'un imarına çalıştı.
Kaynak:Muhteşem Türk Zaferleri/Muammer Yılmaz
İkinci Mehmet, huzuruna gelen Bizans elçilerine: "Bu hisarı ülkenin güvenliği için yaptırıyorum. İmparatorunuz Varna Savaşı sıralarında Rumeli'ye geçişimizi boğazı kadırgalarla kapatarak engellemişti. Babam Rumeli yakasında bir kale yaptırmaya, daha Varna Savaşı sırasında ant içmişti. O andı, şimdi ben yerine getiriyorum.
Kendi topraklarım üzerinde dilediğimi yaparım. Bunu engellemek için elinizde ne hak ne de güç vardır. Boğaz'ın iki yakası da benimdir.
Anadolu yakası benimdir; çünkü halk Osmanlıdan ibarettir. Rumeli Yakası da benimdir çünkü siz savunmasını bilmiyorsunuz.
Gidiniz efendinize söyleyiniz ki şimdiki Osmanlı Padişahı kendisinden öncekilere hiç benzemez. Bizim kılıcımızın eriştiği yere, imparatorunuzun hayali bile yetişemez."
Elçilerin dönmelerine izin veren İkinci Mehmet, bir daha bu ve buna benzer gelecek hiçbir elçiyi kabul etmeyeceğini sert bir şekilde bildirip uyardı.
Boğazın en dar yerinde (700 m), Anadolu Hisarı'nın karşısına yapılacak olan Rumeli (Boğazkesen) Hisarı'nın temeli 12 Mart 1452'de atıldı. Fatih'in bile taş taşıdığı hisar; akıllara durgunluk verecek bir şekilde 132 gün gibi kısa bir sürede bitirildi.
Rumeli Hisarı'nın Firuz Ağa kumandasında 400 asker emniyetini sağlayacaktı. Boğazdan geçecek gemiler kontrol edilmeden İstanbul'a giremeyeceklerdi. Emri dinlemeyenler batırılacaktı.
İstanbul'un defalarca kuşatılmasına rağmen İstanbul'un Fethi'nin tamamlanamamasının en önemli nedenlerinden birisi de surları yıkacak olan topların olmamasıydı.
Bütün bunları yakından bilen İkinci Mehmet, İstanbul'un çok sağlam olan çift katlı surlarını yıkmanın ancak topla mümkün olacağını düşünerek o tarihe kadar görülmeyen sayı ve çapta topların dökülmesi işine, Muslihittin Saruca Paşa ile Macar Urban adlı kişileri görevlendirdi.
Urban, geçim sıkıntısı çektiği ve ücret konusunda İmparator Konstantin ile anlaşamadığı için Bizans'tan kaçarak Osmanlı hizmetine girmiş bir dökümcüydü.
O zamana kadar dünyada eşi yapılamayan üç adet "Şahi" ve 127 tane de diğer toplardan döktürüldü.
Şahi topları yüz manda çekebiliyordu. Topların taşınması için elli çift manda ile 700 asker kullanıldı. İki ayda Edirne'den İstanbul önlerine getirilen toplar; 6 Nisan 1453 günü surları dövmeye başladı.
Yüksekliği 17 metre, kalınlığı 4 metre olan İstanbul surları dünyanın en kuvvetli surlarıydı. Bizanslılar surları su dolu hendeklerle çevirdiler. Hendeklerin genişliği 9, derinliği 18 metreti aşıyordu.
Çift katlı surlar ve üzerinde bulunan kuleleri suda bile yanan "Grejuva" denilen Rum ateşi ile takviye edilmişti.
Bizanslılar yumuşak karın olarak kabul ettikleri Haliç'i 5 km uzunluğunda bir zincirle kapattılar. Bu zincir 12 bin şehidimize mal olacaktı.
Haliç'i kapatan zincirin gerisinde de 14 savaş gemileri vardı.
6 Nisan 1453 Cuma günü, cuma namazından sonra İstanbul'un kuşatması başladı. İkinci Mehmet'in yanında hocaları ve ünlü bilginler vardı: Akşemsettin, Akbıyık Dede, Molla Gürani, Molla Hüsrev... Sultan Mehmet, 15 bin kişilik birliğiyle merkezde, Topkapı-Edirnekapı arasında bulunuyordu.
Sağ kanada Anadolu Beylerbeyi İshak ve Vezir Mahmut Paşalar kumanda ediyordu. Bunlar 50 bin kişilik Anadolu askeri ile Yedikule-Topkapı arasındaki bölgeyi tutmuşlardı.
Sol kanada kumanda eden Anadolu Beylerbeyi Karacabey 50 bin kişilik Rumeli askeriyle Edirnekapı-Tekfur Sarayı arasını tutmuştu.
Zağnos Paşa, Beyoğlu tepelerini tutuyordu. Böylece Galata'daki Cenevizlerin Bizans'a desteklerini önlüyordu.
Sultan Mehmet dini vecibeyi yerine getirmek için Vezir Mahmut Paşa'yı elçi olarak İmparatora gönderdi. Paşa, İmparatora Türk ordusunun çok kuvvetli, Sultan'ın azimli olduğunu, İstanbul'u teslim etmekten başka çare olmadığını söyledi.
Eğer şehir vire ile teslim edilirse halkın canına ve malına dokunulmayacak ve kan dökülmeyecekti.
İmparator teslim olmayı kabul etmedi. O, aslında hala Avrupa'dan gelecek yardıma güveniyordu.
Kuşatma tekrar başladı. Türk toplarından atılan gülleler, surlarda derin yaralar açıyordu. Gelibolu'da kızağa konan donanma da Dolmabahçe önünde toplandı. Baltaoğlu Süleyman Bey komutasındaki donanma, Dolmabahçe önlerine gelmeden önce Büyükada, Heybeli, Kınalı ve Burgaz adalarını fethetmişti.
İstanbul'un Fethi |
İkinci Mehmet şehre girebilmek için surların bir süre daha dövülmesini ve gedikler açılmasını söylüyordu.
20 Nisan günü beş büyük geminin Bizans'a yardım için geldikleri görüldü. Bunlardan dördü Cenevizlilere, biri de Bizans'a aitti.
Beş gemi yan yana Sarayburnu açıklarına girdiler. Lodos bu gemilerin yelkenlerini dolduruyor, akıntı da Haliç yönüne gitmelerini kolaylaştırıyordu.
18 gemilik Türk filosu bu beş gemi Sarayburnu açıklarında kapıştılar. Ceneviz ve Rum gemileri Grejuva ateşi de kullanıyorlardı. Birden şiddetlenen rüzgar Rum ve Latin gemilerinin ekmeğine bal oldu. Türk gemileri ile araları açıldı. Savaşın seyri değişti. Beş gemi Haliç'e girdi.
Sultan Mehmet denizdeki çarpışmayı heyecan içinde kıyıdan takip ediyordu. Kendisini tutamayan Cihangir, Canbulat adlı beyaz atını denize sürerek Süleyman Bey'e emirler yağdırıyordu.
Deniz savaşını kaybeden Süleyman Bey azledildi ve yerine Hamza Bey getirildi. Bu olay İkinci Mehmet'in ve ordunun moralini bozdu. Bu sırada Papa, Venedik ve Macarlardan gelecek yardım şayialarının yayılması üzerine Veziriazam Çandarlı Halil Paşa kuşatmayı kaldırılmasını teklif etti ise de İkinci Mehmet, bu teklifi kesin olarak ve sert bir şekilde reddetti.
İstanbul'u Fethetmenin kestirme yolunu Haliç'i ele geçirme gören Sultan Mehmet; deniz savaşının ertesi günü dahiliğini bir kez daha göstererek 72 parçalık gemisini 21-22 Nisan Pazar günü gecesi karadan yürüterek Haliç'e indirtti. Aslında bu olay akıllara durgunluk verecek şekilde azametli bir işti.
Şimdi kuşatmanın gidişi tamamen değişmişti. Bizans ve Latin donanması iki taraftan sıkıştırılmış, kıpırdayamaz hale getirilmişti.
Bu arada Bizanslılar, Haliç'e inen Türk gemilerini yakmak için bir baskın yaptılarsa da baskıncıların hepsi de öldüler.
İkinci Mehmet, binden fazla fıçıyı ve sandalı demir çengellerle birbirine tutturup üzerine kalaslar döşeyerek Haliç'te 380 metre uzunluğunda bir köprü meydana getirdi. Türk askerleri bu sayede iki kıyı arasında gidip gelebileceklerdi.
Haliç'e inmesi bir yana, bir de köprü yapmaları Bizans'ı perişan etmişti. Köprüyü ve gemileri yakmak için ikinci bir teşebbüste bulundularsa da yine muvaffak olamadılar ve pek çok da zayiat verdiler.
Bu ikinci teşebbüsün de başarısızlıkla sonuçlandığı gün Bizanslılar büyük bir öfke ile ellerinde tutsak bulunan 260 Türk'ü hisarlara çıkararak boğazını kesip kesik başlarını da mazgallara attılar. Oysa bu olay, fetih azmini daha da güçlendirdi.
İmparator son bir ümit olarak İkinci Mehmet'e bir kez daha barış teklifinde bulundu ise de o: "Ya ben Konstantiniyye'yi alırım ya da Konstantiniyye beni!" diyerek bir kez daha reddetti.
Yer altında yapılan kıran kırana mücadele yanında tekerlekli kuleler vasıtasıyla surlara çıkan Türk askerleri ile Bizanslılar arasındaki çarpışmalar cansiperane devam ediyordu. İstanbul'un fethine artık; gün, saat kalmıştı. Bizanslılara son teslim teklifi yapıldı ise de Macarlardan yardım geleceği ümidi içinde bu teklif ikinci kez reddedildi.
İstanbul'un Fethi |
Bizanslılarca, son teslim çağrısının reddedilmesinden üç gün sonra Türk karargahına gelen Macar elçisi kuşatma kaldırılmazsa Macar ordusu ve Haçlı donanmasının harekete geçeceği tehdidine, her şeye rağmen İkinci Mehmet cevap bile vermek istemedi ise de savaş meclisini topladı.
Sultan başta olmak üzere Akşemsettin, Molla Gürani, Molla Hüsrev, Zağanos Paşa fethe kadar çarpışmaya taraftar idiler. Çandarlı Halil Paşa muhalif kalmıştı. Onun endişelerini Sultan Mehmet yersiz buluyordu.
28 Mayıs gecesi Türk gemilerinde fenerler, kandiller, mumlar, çıralar yakılmış, muhteşem bir şehrayin (mum donanması) meydana getirilmişti. Davul, trampet, boru sesleri ve tekbir sedaları göğe yükseliyordu.
29 Mayıs Salı günü güneş doğmadan kalkan İkinci Mehmet, kısa bir konuşma daha yaparak ön saflara geldi ve hücum emrini verdi. Kan gövdeyi götürüyordu. Surlara 2000 merdiven dayanmış, 50 bin yiğit ileri atılmıştı. Kabaran bir deniz gibi taştıkça taşıyordu. Rum ateşi, kaynar yağ, ok onları durduramıyordu.
Hücumun odak noktası Topkapı denilen bölgede yoğunlaşmıştı. Cenevizli Giustiani yaralanmış, savaş meydanını terk etmişti.
Ulubatlı Hasan, taş ve ok yağmuru altında surlara sancağı dikiyor ve şehit oluyordu. Hasan'ın ardından ve surların başka yerlerinden Türk askerleri engelleri dalga dalga aşarak hedefe kilitleniyorlardı. Cebe Ali Bey, Haliç surlarını, Karaca Paşa Tekfur Sarayı surlarını, Hamza Bey Marmara sularını yararak içeri girdiler. Bu arada İmparator Konstantin Dragezes de, ölüler arasında bulunuyorlardı.
İlk Kızılelma İstanbul, 29 Mayıs günü fethediliyor; İkinci Mehmet de "Fatih" unvanını alıyordu.
Fatihler Fatihi yanında hocaları Akşemsettin, Molla Gürani, Molla Hüsrev olduğu halde doğruca Ayasofya'ya giderek şükür secdesine vardı. Ayasofya'yı İstanbul'un Fethi timsali olarak camiye çevirdi.
Patriği yerinde bırakan Fatih; kendisine 50 gün mukavemet eden ve birçok Müslümanların şehit edilmesine sebep olan Bizanslılara, can, mal ve din hürriyetini vererek yıkılan ve yakılan İstanbul'un imarına çalıştı.
Kaynak:Muhteşem Türk Zaferleri/Muammer Yılmaz
Yorum Gönder