Otlukbeli Savaşı

otlukbeli zaferi
Otlukbeli Savaşı
   Akkoyunlu Devleti

   Oğuzların Bayındır boyunun bir oymağına mensup olan Akkoyunlular; Maveraünnehir ve Azerbaycan'dan Doğu Anadolu'ya gelip Urfa, Mardin ve Bayburt bölgelerine yerleştiler.

   Uzun Hasan, Ali Bey'in oğullarından idi. 1426 yılında doğdu. Annesi Saray Hatun'dur. Bazı eserlerde ismi Sare, Savra şeklinde yazılırsa da doğru değildir. Akıllı bir kadın ve siyasi meselelere meraklı olan Saray Hatun'u, Uzun Hasan elçi olarak Memluk Sultanı ile Fatih'e göndermişti.

   Uzun Hasan'ın iktidara gelişinden sonra Akkoyunlular fevkalade önem kazandılar. Akkoyunlu ülkesinin sınırları üç büyük devlet ile çevrilmişti. Karakoyunlu, Memluk ve Osmanlı.

   Buna rağmen Uzun Hasan önce Harput'u Dulkadirlilerden alarak Hısn-ı Keyfa Eyyubi devletini ortadan kaldırarak Bayburt, Şebinkarahisar ve Koyulhisarı ele geçirdi. Arkasından Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah Maveraünnehir Hükümdarı Ebu Said Miranşah ve Horasan Hükümdarı Hüseyin Baykara'yı yenerek topraklarına sahip oldu. Bu suretle Fırat havalisinden Maveraünnehir'e kadar uzanan büyük ve kuvvetli bir devlet kurmuş oldu.

   Savaşın Nedenleri:


uzun hasan resim
Uzun Hasan
   Başarıları ile gurura kapılan ve cihangir olmak sevdasıyla kabına sığmayan Uzun Hasan; bundan sonra rakip olarak Osmanlıları görüyordu. Nitekim o, Ebu Said'i mağlup ettiği gün atını meydana sürerek:

   "Bu diyarın serdarları şecaatim asarını (yiğitliğimin izlerini) gördüler. Fırsat elverirse, cüret ve celadetimi (cesaret ve bahadırlığımı) Hüdavendigar'a (Osmanlı Hükümdarı Fatih'e) göstereceğim." diyordu.

   Nitekim Fatih'e gönderdiği zafernamede galibiyetleri ballandırılıyor; son mektubunda ise İstanbul fatihine Mehmet Bey diye hitap ediyordu.

   Ancak Osmanlı Devleti'nin şimdiye kadar mağlup ettikleriyle kıyaslanmayacak kadar güçlü olduğunu bilen Uzun Hasan, Fatih karşısında başarı sağlayabilmek için Osmanlılar aleyhine Trabzon Rum Devleti'ni destekleyip koruması yanında, Papa, Kıbrıs Kralı ve Venediklilerle de anlaştı.

   Öte yandan Fatih Sultan Mehmet ise bir taraftan Avrupa'da fetih hareketleriyle meşgul olurken diğer taraftan Anadolu Türk birliği temine çalışıyordu. Ancak 1460 yılında Uzun Hasan'ın Osmanlı hududuna (sınırına) tecavüzü ve Koyulhisar'ı zaptetmesi, Fatih'i son derece müteessir edip öfkelendirdi. Bunun üzerine ordusuyla Erzincan üzerine yürüdü ve Yassıçemen denilen yerde ordugahını kurdu. Ancak Fatih'in hücuma hazırlandığı bu sırada Uzun Hasan'ın bir elçi heyeti geldi.

   Aralarında Uzun Hasan'ın annesi Saray Hatun'un da bulunduğu elçilik heyeti, Osmanlı ülkesi ve himayelerindeki yerlere tecavüz etmemek ve Trabzon-Rum İmparatorluğuna yardımda bulunmamayı kabul ederek bir anlaşma yapmaya muvaffak oldular. Fatih bu anlaşmayı yeterli görerek Trabzon Rum'ları üzerine yürüdü.

   Osmanlılarla baş edemeyeceğini düşünen Uzu Hasan, hazırlıklarına devam etmekten geri durmadı. Nihayet 1472 yılında yanına sığınmış bulunan ve himayesine aldığı Karamanoğlu Pir Ahmet ve Kasım Bey'lere 30.000 kişilik bir kuvvet katarak Yusufça Mirza komutasında Tokat'ı vurdurdu. Tokat'da yağma ve katliam yapan bu kuvvetler, Karaman topraklarına girerek aynı hareketleri tekrarladılar.

   Bölgede bulunan Gedik Ahmet Paşa, bunlara karşı koyamayacağını anlayınca Karaman Valisi Şehzade Mustafa'nın yanına çekildi. Fatih'in emriyle Anadolu Beylerbeyi Davud Paşa'da bu kuvvetlere katılınca Konya Valisi Şehzade Mustafa büyük bir süratle hareket ederek Kıreli mevkisine geldi. Neye uğradığını şaşıran Yusufça Mirza, Kıreli Meydan Savaşı'nda büyük bir hezimete uğradı. Yaralı olarak ele geçirilen Yusufça Mirza ve diğer esirlerle birlikte İstanbul'a gönderildi.

   Tokat'ın ve Karaman'ın tahribi, Fatih'i son derece üzdü. Bu sebeple sefer hazırlıklarına başladı. Osmanlı'nın sefere hazırlandığı sırada Uzun Hasan cesaretini büsbütün arttırarak Fatih'e gönderdiği mektupta Kapadokya ile imparatorunun kızının kocası olmak dolayısıyla Trabzon'un kendisine terk edilmesini istemekte idi.

   Fatih'in Uzun Hasan'a Mektubu


fatih resimleri
Fatih Sultan Mehmed
   Bunun üzerine: "Bâdema (bundan sonra ) elçimiz ok ve lafımız kılıçtır." diyen Fatih, Uzun Hasan'a yazıp gönderdiği mektubunda öfkesini ifade ederken kendisine de uzun uzun nasihatlerde bulunuyordu:

   "Ben Sultan Beyazit oğlu Mehmetoğlu Muradoğlu Sultan Mehmed'im. Sen Acem (İran) ülkesinin başbuğu büyük han, Hasan Han'sın.

   Bilesin ki kişi devletine mağrur olup haddini aşarsa insafsızlar arasına katılarak fren tanımaz ve bunun sonunda devletini ve ülkesini kaybeder. Senin kafanın içini şeytanca vesveseler kaplamıştır. Aklını başına topla. Bil ki bizim memleketimiz İslam yurdudur. Atalarımızdan beri devletimizin (fitili,mumu), küfür ehlinin yağı ile aydınlanmıştır.

   Sen eğer Müslümanlara karşı kötü amaçlar besliyorsan sen ve sana yardım edenler iman düşmanlarıdır. Bütün devlet ve şeriat düşmanlarını yok etmek için, atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. 

   Bundan önce annenin ricasıyla pençe-i gazabımdan kurtulmuştun. Biz de seni aklanmış kabul ederek affetmiştik. Halbuki senin gibi bir hainin benim adaletli yönetimimde saltanat ve istiklal davasında bulunması haramdır. Senin kendin gibi olan birkaç kimseye şiddet yoluyla galip gelmene, kendi topraklarında gösterdiğin gurur ve azametine, hatta bütün kudret ve şevketine bizim müsaade ve müsamahamız sebep oldu. Buna rağmen gurur ve sarhoşluk şarabı ile kendinden geçerek ve padişahların adaletle hükmettiklerini unutarak, adaletli idarem altında yaşayan Tokat'a ve Karaman ülkelerine askerlerini göndererek alçak huyun gereğince ahaliye zulmettirdiğin, bir takım şiddetlere başvurduğun ve rezaletlere sebep olduğun malumumuzdur. Onun için haddini bildirmek ve memleketini elinden almak üzere bu yılın baharında harekete karar verdik.

   Seni affetmek katiyyen düşünülmemektedir. Beyhude zahmet çekme. Sen, vilayet yıkmayı padişahlık mı zannettin? Çekinmeden, korkmadan topraklarımıza tecavüz ettiğin için kılıcımız senin göğsünde kana bulanmalıdır. Er isen meydana gel. Kadın gibi delikten deliğe girme. Hazırlıklarını yap, haber verilmedi deme. Zira ki vücûd-i habisin arzı telefdür ve bu bâbda özür ve bahane bertarafdır." (Dolayısıyla arzumuz pis vücudunu ortadan kaldırmaktır. Bu uğurda özür ve kusurun kabulümüz değildir.)

   Savaş Yaklaşıyor

   Fatih, kesin kararını Uzun Hasan'a bu mektubuyla bildirdikten sonra, Mısır Memluklerine elçi gönderip tarafsızlıklarını sağladı. Oğlu Cem Sultan'ı yerine vekil bırakarak Nisan ayında 100 bin kişilik bir ordu ile Üsküdar'dan hareket etti.

   Bursa Yenişehir'e geldiği zaman Rumeli Beylerbeyi Has Murat Paşa, Rumeli kuvvetleriyle orduya katıldılar. Karaman Valisi Şehzade Mustafa, Beypazarın'da; Amasya valisi Şehzade Bayezid, Kazova'da eyalet ve maiyet kuvvetleriyle orduya katıldılar.

   Ordu, Sivas'a geldikten sonra işler güçleşti. Çünkü bundan sonra çok dağlık ve sarp bir araziye giriliyordu. Hatta yüksek dağların aşıldığı sıralarda Osmanlı ordusu kar fırtınasına tutuldu.

   Yürüyüş halindeki ordunun öncü kuvvetlerinin başına Has Murat Paşa getirilmiş, peşinden de Davut Paşa gönderilmişti. Ordu bu şekilde kırk günden fazla bir yolculuk yaptığı halde hala Uzun Hasan'dan haber alınamamış ve Erzincan'a kadar gelinmişti. Bu arada Uzun Hasan'ın beş bin kişilik bir kuvvetiyle karşılaşıldı. Turhanoğlu Ömer Bey idaresindeki Osmanlı kuvveti, Akkoyunluların bu kuvvetlerini mağlup etti. Ganimet ve esirin yanında, Tercan'a gelindiği vakit, dağlara sığınanlar da gelip teslim oldu. Bu olaylar üzerine Akkoyunlu ordusuna yaklaşıldığını hisseden Fatih, Veziriazam Mahmut Paşa'yı öncü kuvvetlerin başına vererek Rumeli Beylerbeyi Has Murat Paşa ile birlikte ileri gönderdi.

   Uzun Hasan, Osmanlı ordusunun hareketinden daha önceden haberdar olduğu için büyük oğlu Uğurlu Mehmet kumandasındaki bir kısım kuvveti, sağını nehre verip arkasını dağlara dayayarak Fırat kenarında müsait bir mevkiye yerleştirmişti.

   Önden giden ve Tercan tarafından Fırat nehrini takip eden Has Murat Paşa, ufak tefek birkaç çarpışmadaki muvaffakiyetine güvenip daha ileri atıldı. Arkadan gelen Mahmut Paşa ona, ileri gitmeyerek Fırat nehrini geçmemesini tavsiye ettiyse de dinlemedi ve Mihaloğlu Ali Bey'in ileri gittiğini söyleyip nehrin ötesine geçti. Uğurlu Mehmet Bey kuvvetlerinin sahte bir gerilemesi üzerine daha ileri giden Murat Paşa, pusuya düşürüldü ve maiyetinde bulunan on iki bin kişilik kuvvetinin büyük kısmı öldü, kalanlar esir oldu. Kendisi de Fırat'da boğuldu.

   Bu galibiyet Akkoyunluları sevince boğarken Osmanlı askerinin moralini bozdu. Fakat bu durumdan Akkoyunlular faydalanamadı. Uzun Hasan, Murat Paşa kuvvetlerine, karşı başarı kazanan oğlu Uğurlu Mehmed'in hemen hücuma geçilmesi teklifini kabul etmedi. Bu hadiseden sonra Akkoyunlu kuvvetleri tekrar kayboldular. Bunun üzerine Bayburt yönünde ilerleyen Fatih, altı gün boyunca Uzun Hasan ve kuvvetlerinden haber alamadı. Fakat yedinci gün yani 11 Ağustos 1473 Çarşamba günü Tercan civarında Üçağızlı denilen dar ve geçilmesi zor bir yere gelindiğinde, tepelerde Akkoyunlu ordusu görünmüştü.

   Otlukbeli Savaşı

   İki Türk Devleti, iki Türk hükümdarı ve İki Türk ordusunun devlet mefhumunun tabii ve zaruri bir neticesi olarak karşı karşıya geldiği savaş, 11 Ağustos 1473'te Çarşamba günü Otlukbeli yahut Başkend mevkisinde yapıldı. Burası Erzurum'un Tercan ovasında ve "Üç Ağızlı" denilen yer civarındadır.

   Osmanlı ordusunun merkezinde Fatih Sultan Mehmet, sağ kolunda Şehzade Bayezit, sol kolunda Şehzade Mustafa, bulunuyordu. Şehzade Bayezit'in maiyetinde Gedik Ahmet Paşa, Şehzade Mustafa'nın maiyetinde de Anadolu Beylerbeyi Davut Paşa vardı. Karşı tarafta merkezde bizzat Uzun Hasan, sağ kolda küçük oğlu Zeynel Mirza vardı ve sol koluna da büyük oğlu Uğurlu Mehmet Bey kumanda ediyordu.

   Akkoyunlu ordusuna ilk saldıran Şehzade Mustafa oldu. Sağ kol kumandanı Kör Zeynel Mirza'yı ustaca manevralarla Azap askerleri içine çekerek öldürdü. Sonra da morali bozulan düşmana şiddetle saldırıp dağıttı. Şehzade Mustafa'nın zaferi ile Osmanlı lehine dönen savaş, sağ koldaki Bayezid'in tam zamanında taarruza geçerek Akkoyunluların sol kolunu dağıtması ile Fatih'in de topçu desteği ile harekete geçmesi, Uzun Hasan için felaket oldu. Savaşın seyri bozguna dönüştü.

   Sağ ve sol kanadın bozulduğunu gören ve evlat acısıyla yanan Uzun Hasan, Şehzade Bayezit kuvvetlerinin kendisine iyice yaklaştıklarını fark edince, atına atlayarak süratle savaş alanından çekilerek canını zor kurtardı.

   Sekiz saat süren Otlukbeli Savaşı sonunda Akkoyunlu ordusu müthiş zayiat verdiği gibi, pek çok kumanda da Osmanlı ordusu tarafından esir alındı. Bu durum karşısında Uzun Hasan kaçarken yanındaki, kendisinin savaşa girmesinin baş suçlularından olan, Karamanoğlu Pir Ahmet Bey'e şöyle çıkışıp pişmanlığını belirtmişti:

   "Behey Karamanoğlu! Hanedanın harap olsun. Bednâm (adı kötüye çıkmış) olmama sebep oldun. Benim Osmanoğlu ile ne işim vardı."

   Fatih, Otlukbeli Zaferiyle yıllardan beri kendisini tehdit eden Akkoyunlu tehlikesini, bir daha Osmanlılar için tehlike olmayacak şekilde ortadan kaldırdı. Akkoyunlu Devleti'nin kuvvetlenmesi ne kadar süratli oldu ise, zayıflayıp çökmesi de o kadar çabuk oldu.

   Savaştan sonra toplanmış olan divanda Uzun Hasan'ın takip edilip edilmemesi hususunda yapılan müzakereler sırasında, bir kısım devlet ileri gelenleri onun peşinden gidilmesini, şehir ve kasabalarının yağma ve tahrip edilmesini ileri sürmelerine rağmen İstanbul Fatih'i, bu fikre uymadı. Şu sözleriyle de gerçek bir lider ve gönüllerin fatihi olduğunu bir kez daha göstermiş oldu:

   "Maksadımız kendisini tedip etmekti (yola getirmekti). Bu fazlasıyla olmuştur. İntikam alacağım diye onun arkasından gitmek birçok yerleri harap etmek, mahvetmek demektir. Bu ise, günaha girmekten başka bir işe yaramaz. Aynı zamanda, Batı'da Hristiyanlara karşı girişmiş olduğumuz işlerin geri kalmasına sebep olur..."

   Uzun Hasan, "Otlukbeli Savaşı"'ndan sonra devletin merkezini Tebriz'e nakletti. Kaynaklarda: "Sultanü'l-âdil Hasan Han", "Sultanü'l-Galip Hasan Padişah" unvanları ile anılan Uzun Hasan, ilme ve ilim adamlarına çok değer verirdi. Kur'ân-ı Kerim'i Türkçe'ye çevirtmiştir. Hususi kütüphanesindeki kitaplar arasında Mevlana'nın "Mesnevi" si ile Aşık Paşa'nın "Garipname"si'nin bulunduğunu biliyoruz.

   Her cuma akşamı ilim adamlarını sarayında toplardı. İlim adamları bir konu üzerinde konuşurlar ve meseleleri tartışırlardı. Ünlü bilgin Ali Kuşçu'ya da çok itibar göstermiş ve onu elçilikle Fatih'e göndermişti.

   Otlukbeli Savaşı'ndan Sonra Akkoyunlu Devleti

   Uzun Hasan'ın ölümünden sonra, iç karışıklıklar iyice alevlendi. Bu karışıklıklar, devletin yıkılmasına kadar devam etti. Taç, taht ve çıkar kavgaları devletin parçalanmasını hızlandırdı. Fırsattan istifade eden Şah İsmail, sistemli olarak Akkoyunlulara hücum ederek bu devletin 1508'de yıkılmasına en büyük âmil (etken, sebep) oldu.

Kaynak:Muhteşem Türk Zaferleri/Muammer Yılmaz

Yorum Gönder