Haçova Muharebesi

haçova savaşı
Haçova Savaşı
   Osmanlı ordusu Eylül 1596’da Eğri Kalesini kuşatmaya devam ederken, Arşidük Maksimilyen kumandasında büyük bir Avusturya ordusu Türklerle çarpışmak için Haçova’ya doğru harekete geçmişti. Bu orduya Alman, Erdel, Leh Çek, Macar ve İtalyan askerleri de katılmıştı ve toplam asker sayısı 300 bin cidolaylarındaydı. Türk ordusundaki asker mevcudu da 140 bin kadardı.
   Sadrazam İbrahim Paşa, Avusturya ordusunu kaleye yardım için gelen önemsiz bir kuvvet sanmıştı. Onun için Cafer Paşa kumandasındaki kuvvetleri bu ordunun üzerine gönderdi. Cafer Paşa,  emrindeki kuvvetleri derhal savaş nizamına sokarak hücum emrini verdi. Fakat düşman ordusunun çok kalabalık olduğunu, saldırmanın bir çeşit intihar anlamına geleceğini gören yeniçerilerin bir kısmı bu emri dinlemedi. Birliğin ön safta savaşanları öldü, üçte ikisi geri çekildi. Cafer Paşa’nın büyük bir cesaretle düşmanın üzerine atılarak çarpışması da sonuç vermedi. 1000 yeniçeri ve 100 tımarlı sipahi şehit düştü. Ayrıca 42 top kaybedildi.
   Karşılaşılan bu hezimet dolayısıyla son derece üzülen Sultan Üçüncü Mehmet, derhal harp meclisini topladı ve ne suretle hareket edeceğine dair ordu görüşmesi yapıldı. Hoca Sadeddin Efendi'nin isteği ile kerhen de olsa sefere çıkan Üçüncü Mehmet; mağlubiyetin yanında, araba sarsıntısından ve yolun meşakkatlerinden çok rahatsız olduğunu, orduyu Sadrazama bırakıp İstanbul'a dönmek istediğini açıkladı. Savaş taraftarı olmayan vezirler de Sultan Mehmet'i desteklediler. Bu duruma şiddetle karşı çıkan Hoca Sadeddin Efendi; şu uzun konuşmayı yaptı:
   "Şevketlü sultanımızın savaş zorluklarından rahatsız olduğunu biliriz. Unutulmamalı ki savaşın zorluklarından bir ve bütün ordu rahatsızdır. Savaşın meşakkatlerine katlanmadan zafer kazanmak nerede görülmüştür. Bu büyük bir iştir, vezirlerin ve gayrisi ile olur biter değildir. Bir kale fethetmekle davaya halledilmiş nazarı ile bakmak, kalenin imdadına gelen küffârın başını ezmeden geri dönmek, yılanın kuyruğuna basıp önünden kaçmak demektir. Kur'ân-ı Kerim'de mealen: 'Düşmanlarınız aman dileyip silahlarını terk edinceye kadar onlarla savaşınız. Düşmana sırt çevirmeyiniz.' buyrulur. Düşman aman dilememiş, silahını terk etmemiştir.
   Düşmanla karşılaşmadan ona sırtımızı çevirirsek yarın hesap gününde Allahuteala'nın huzuruna ne yüzle çıkarız. Bir Osmanlı sultanının bir sebep olmadan ve düşmanı imha etmeden, gaza meydanını terk etmesi, şimdiye kadar görülmemiştir. Din düşmanları ile savaşmak muhakkak lazımdır.
   Dini ve devleti müdafaa etmek, onun şanını ve şerefini göklerden ayaklar altına düşürmemek için savaşmak üzerimize farzdır. Bu uğurda can verinceye kadar hepimizin savaşması, sultanın değil, Allahuteala'nın emridir. Zaten biz onları yok etmezsek onlar, bizim üzerimize gelip bizi yok edecekler..."
   Bu ibretli konuşma damarları korlaştırdı. Padişah Üçüncü Mehmed'in yerinde kalmasını sağladı.
   Ertesi sabah (26 Ekim) iki taraf kuvvetleri harp vaziyeti alıp birbirine yanaştı. Osmanlı ordusunun merkezinde Üçüncü Mehmet vardı. Başının üstünde Sancak-ı Şerif dalgalanıyordu. Padişahın sağında vezirler, solunda kadıaskerler ile Hocası Sadeddin Efendi bulunmakta idi. Sağ kanada Vezir Mehmet Paşa, sol kanada Vezir Sokulluzâde Hasan Paşa komuta ediyordu. Kırım süvarilerinin başında Gazi Giray Han'ın kardeşi Fetih Giray vardı. Ortada topçular, onların gerisinde Yeniçeriler, kapıkulu süvari birlikleri bulunuyordu. Ağırlıklar ve geri kısmın korunması Yunus Bey'e verildi.
   Savaşın başlamasıyla birlikte düşman birlikleri uzun menzilli toplarıyla hücuma geçti. Arkasından tüfek ateşiyle Osmanlı ordusunun merkezine tazyik yapmaya başladı. Sol kanat komutanından yardım istendi; fakat etkili olmadı. Düşmanlar sarsılan Osmanlı ordusunun merkezine doğru derinlemesine girdiler. Demir zırhlara bürünmüş düşmanın piyade ve süvari birlikleri, padişahın bulunduğu merkez kısma saldırdılar. Üçüncü Mehmet, otağına çekilerek sırtına Peygamber Efendimizin Hırka-i Şerifi'ni giyip, eline mızrağını aldı. Zaferi nasip etmesi için gözyaşları içinde Allah'a yalvarmaya başladı. Sağ koldaki Hasan Paşa'nın kuvvetleri dağıldı. Böylece düşman kuvvetleri ordunun içine daldı. Bunların bir kısmı Türk cephane ve hazine sandıklarının üzerine kadar çıkarak yağmalamaya başladı. Vaziyet tehlikeli bir hâl almıştı. Bu durumu bizzat seyreden Padişah Sultan Mehmet, yanında bulunan Hoca Sadeddin Efendi'ye: "Efendi,şimdiden sonra ne yapmamız gerek?" diye sorunca metanetini kaybetmeden Hoca Sadeddin Efendi:
   "Sultanım, lazım olan, yerinizde sebat ve karar etmektir. cengin hâli budur. Ecdadımızın zamanında olan muharebeler çoğunlukla böyle vaki olmuştur. Resulullâh Efendimiz'in mucizeleri ile İnşallahü Teala tevfik ve nusret ( Allahın yardımı, başarı), ehl-i İslam'ındır. Hatırınızı hoş tutun..."
   Panik başlamış ve düşman kuvvetleri çadır arasına kadar girmiş, ordugâhı zapt etmişti. Düşmanın böyle çadırlar arasına girdiğini gören seyis, aşçı, deveci, katırcı, karakollukçu denilen hizmetçi grubu, bu çadırları zapt eden düşman üzerine kazma, kürek, balta ve odun gibi şeylerle hücuma geçerken aynı zamanda "Düşman kaçıyor!" diye bağırarak askerleri geri döndürmeye başladılar. Bu sırada ön kol kumandanı Çağalazâde de gizlendiği pusudan çıkarak süvarileriyle hücuma geçti. Osmanlı ordusunun sağ kolunu bozmuş olan yirmi bin düşmanı, bataklıklara sokarak imha etti.
   Sultan Üçüncü Mehmet'i dimdik atın üzerinde, Hoca Sadeddin Efendi'yi de onun yanı başında atının gemlerini tutmuş gören akıncılar ve Kırım atlıları, zaferi kazandığını zanneden düşmana korkunç bir darbe indirdiler ve elli binini öldürdüler. Böylece kaybedilmiş sayılan Haçova Muharebesi, Hoca Sadeddin Efendi'nin sebatı, askerin kahramanlığı ile zaferle neticelendi, on bin duka altınla beraber Alman toplarının büyük bir kısmı ele geçirildi.
Haçova Muharebesi
Haçova Muharebesi
   Haçova Muharebesi'nde, Osmanlı ordusu Mohaç'tan sonra en büyük imha hareketini gerçekleştirdi. Avusturyalı Tarihçi Hammer, bu savaş için şunları yazar:
   "Osmanlı tarihçilerinin Çaldıran ve Mohaç Meydan Savaşları ile mukayese ettikleri bu büyük Haçova Muharebesi'nde yiğitlik ve belagati ile (güzel sözleriyle) padişahı savaş alanında tutmuş olan Hoca Sadeddin Efendi'nin himmeti büyük olmuştur. O ana baba gününde Çağalazâde de pek büyük ve şerefli hizmetler görmüştür. Sultan Üçüncü Mehmet tarafından, Sadrazam yapılmış ve iltifatlara kavuşmuştur..." 

Kaynak:Muhteşem Türk Zaferleri/Akçağ Yayınları

Çanakkale Savaşı: Anafartalar ve Conk Bayırı Zaferi

çanakkale savaşı
Çanakkale Savaşı: Anafartalar ve Conk Bayırı Zaferi
   Birinci Dünya Savaşı, dünya tarihi açısından çok büyük bir olaydı. Her renk ve dilden insan birbirinin boğazına sarılmış ve oluk gibi kan akmış, can verilmiştir. Dünya savaşı denilmesinin nedeni, savaşa katılan devletlerin çokluğundan ve savaşın uzun sürüşünden ziyade "topyekün" bir mücadele olmasıydı.

   Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz hızla yayılarak büyüdü ve dünyayı ellerinin arasına aldı. Savaşın siyasi ve ekonomik nedenlerinin yanında biri de Doğu Sorunu ve çok uluslu bir yapısı olan Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla birlikte toprakları üzerinde ulus devletlerinin kurulmuş olmasıydı.

   En geniş olduğu zamanlarda sınırları 20.840 km²'ye ulaşan, Slovakya ve Ukrayna'dan, Somali ve Yemen'e, Kafkasya'dan Cezayir'e uzanan bu topraklar üzerinde otuz kadar devletin çıkmış olması, savaşın bir bakıma özelliğini de yansıtmış olur.

   Büyük Devletler (İngiltere, Rusya, Fransa) Osmanlı'nın kerhen de olsa birbirlerine karşı tampon devlet olarak hayatına devam ettirmesi hesabına, savaşın çıkışına kadar bağlı kalmış, 19.yüzyılın sonunda meydana gelen gelişmelerle birlikte, bu stratejiden çark etmeye başlamışlardı. Özellikle İngiltere'nin Kıbrıs'ı, Mısır'ı, Fransa'nın Tunus'u işgalleri, Sultan İkinci Abdülhamit'i üzüp endişelendirerek bölgeyle ilgilenmeye başlayan Almanya'ya yaklaştırmıştı.

   Başta Enver Paşa olmak üzere ittihatçıları yanına çeken ve Osmanlı'dan destek alan Almanya'ya bir dizi ekonomik imtiyaz da tanınmış, Almanya ile nefes alınıp verilir hâle gelinmişti. Bu gelişmeler ve Alman nüfusu, Boğazlar'la ilgili ticari ve stratejik çıkarları olan İngiltere, Fransa ve Rusya'nın hoşuna gitmedi. Rusya'nın "Hasta Adam" olarak gördüğü Osmanlı'ya ömür biçen biçeneydi.

   Osmanlı Devleti yalnızlıktan kurtulmak için savaş öncesinde gruplara (İttifak ve İtilaf) ayrılan Avrupa'da yalnız kalmıştı. Bunun üzerine rota, savaşı kazanacağı zannedilen Almanya'ya çevrildi. 29 Ağustos 1914'te Türk-Alman ittifakı imzalanmıştı. Artık savaş çanları Osmanlı için de çalmaya başlamıştı.

   İtilaf devletleri, Osmanlı'nın savaş dışı kalmasına çalıştılarsa da, İttihat-Terakki ve lider kadrosundan Enver Paşa ve diğerleri Almanya'nın savaşı kazanacağına, elden çıkan toprakların geri alınacağına inanıyorlardı. Goben ve Breslav adlı armadaların da Osmanlı'lara sığınıp (sığındırılıp) Rus limanlarını bombalaması ile Osmanlı'da fiilen, savaşa girmiş oldu. Başlangıçta Osmanlı Devleti'nin başına bela olacağını düşünen ve yüz vermeyen Almanya; yenilmeye başlayınca bir oldubittiye getirerek Osmanlı Devleti'ni savaşa soktu; cephelerin sayısı arttı. Almanya yükünün yarısından çoğunu Osmanlı'nın sırtına yükledi.

   Almanya ve Osmanlılar, önce Rusları Doğu Anadolu ve Kafkaslar'da bertaraf etmeyi,ardından da Süveyş Kanalı ve Mısır'da İngilizleri mağlup etmeyi hesaplıyordu. Buna karşılık, İngiltere de Güney Irak ve Çanakkale cephesini açmış, Osmanlı Devleti daha savaşın başında Kafkasya,Kanal,Irak,Çanakkale cephesinde savaşmak zorunda kalmıştı.

   Birinci Dünya Savaşı'nın kısa sürede biteceği hesaplanmıştı. Ancak 1915'e gelindiğinde hesapların tutmadığı görüldü. İnsan, cephane ve mali kaynak ihtiyacının artmasına rağmen, yine de savaşı durdurmak isteyen azdı. Bu dönemde Loyd Goerge ve Churchill, İngiltere'de yeni bir öneri ile ortaya çıktı. Çanakkale Boğazı denizden geçilebilir, böylelikle Gelibolu Yarımadası alınarak İstanbul yolu açılabilir, Osmanlı ortadan kalkabilirdi.

   İngiltere, Fransa, Rusya; savaşta Almanlar gibi iki cephede savaşmak zorunda kalmıştı. İngiltere ve Fransa'nın Rusya ile bağlantısı kalmamıştı. Almanya denizaltıları ile Kuzey Buz Deniz'i ve Baltık Denizi'ni abluka altına almıştı. O sırada Osmanlı Devleti de boğazları kapatmıştı. Rusya güç durumdaydı. Savaş sanayi çökmek üzereydi. Cephanenin yanı sıra ilaç ve yiyecek bakımından da yardıma ihtiyacı vardı. En önemlisi Rusya'da ihtilal ortaya çıkabilir ve Rusya savaş dışı kalabilirdi. Bu ihtimalden korkan müttefiklerin Rusya'ya yardım etmekten başka seçeneği yoktu. Rusya'ya giden en kestirme yol ise Çanakkale'den geçiyordu. Üstelik böylelikle Süveyş Kanalı ve Hindistan yolu üzerindeki Türk tehlikesi de kalkmış olurdu. Bunun için İstanbul'un alınıp Osmanlı'nın susturulması gerekmekteydi.
conkbayırı
Conkbayırı'nda Anzaklar

   Rusya, Çanakkale Cephesi'nde müttefiklerinin zaferi ile bilhassa ekonomik sıkıntıdan biraz olsun kurtulacaklarını umuyorlardı. Üstelik İstanbul ve Boğazlar'ın işgal edilmesiyle Osmanlı savaş dışı bırakılacaktı. İtalya ve Balkan ülkelerinin de İtilaf devletleri yanında savaşa katılmasını sağlamak da Çanakkale Cephesi'nin açılma sebeplerindendi. Çanakkale geçilirse savaş kısa zamanda bitebilirdi.

   Osmanlı Devleti, Çanakkale Savaşı başlamadan önce Boğazlar, Alman ve Avusturya gemileri dışındaki devletlerin gemilerine kapatılmıştı. Müttefik devletler 18 Mart 1915'teki deniz harekatına başlamadan önce, donanmalarıyla Çanakkale Boğazı girişindeki Gelibolu Yarımadası'ndaki ve Anadolu Yakası'ndaki Türk savunma hatlarını bombardımana başladı. Deniz hârekatından önce savunma hatlarını bozup Boğaz'dan rahatça geçmek istiyorlardı.

   Çanakkale Savaşı, yaklaşık sekiz ay sürmüş ve siper savaşı şeklinde geçmişti. Makineli tüfeklerin kullanılması, savaşın siper savaşı hâlini almasında, can kaybının artmasında ve savaşın uzamasında etkili oldu. Taraflar arasında mesafe bazı yerlerde 8-10 metreye kadar düşüyordu. Mehmetçikler Arıburnu, Seddülbahir, Kumkale, Anafartalar, Conkbayırı'nda kahramanca savaşarak düşmana geçit vermediler.

   Müttefiklerin Seddülbahir ve Arıburnu bölgesine asker çıkarma hârekatında, karşılarında Mustafa Kemal'i buldu. 9 Ağustos 1915'te Anafartalar Grup Komutanlığına getirilen Mustafa Kemal 9 ve 10 Ağustos'ta bu bölgeleri ve Conkbayırı bölgesindeki kuvvetleri taarruza geçirdi ve Anafartalar bölgesinin tamamına hâkim oldu ve kendisi de Anafartalar kahramanı olarak anıldı. Nitekim Churchill Anafartalar Muharebesi için şunları söylemiştir:
   "Türkler öyle bir savunmaya girmişlerdir ki canlarını veriyorlar ama vatan topraklarından bir karış bile vermiyorlar. Çanakkale Savaşı bir meydan, hârekat harbi değildir. Küçük bir âlem üzerinde binlerce, on binlerce, yüzbinlerce insanın kucak kucağa, boğaz boğaza boğuşmasıdır..."


conkbayırı
Çanakkale Savaşı Mustafa Kemal
   8 Ay 14 gün süren ve iki taraftan 700 bin kişiye varan insanın katıldığı Çanakkale Savaşları, Ocak 1916'da sona erdi. Savaşta Türkler 252.000, İngilizler 205.000 ve Fransızlar 47.000 kayıp verdi.

   Çanakkale Savaşı Dünya ve Türk Tarihi bakımından da büyük sonuçlar doğurmuştur. Zaferden sonra, Rus cephelerinde ümitsiz saldırılar ve savunmalar, sürekli felaketler, firarlar, milli ekonominin çöküşü, millî yapının yıkılmaya başlaması Bolşevik ihtilali ile sonuçlanmıştır.

   Çanakkale'de müttefik donanma ve ordusunun ağır mağlubiyeti, sömürgeci devletlerin sanıldığı gibi güçlü olmadığını dünyaya göstermiş, İngiltere'de Lloyd George hükümeti düşmüştür. Sömürge imparatorluklarının dağılma ve çözülme dönemine girmesine önemli bir adım olmuştur.

   Çanakkale Savaşı, İsrail Devleti'nin kuruluşuna yol açan gelişmelere zemin olması yanında; İngiltere'nin tahrikleriyle ayaklanan Arapların da Osmanlılardan ayrılmasını çabuklaştırdı.

   Çanakkale cehenneminde Mehmetçik dünya milletlerine vatan sevgisinin büyüklüğü, savaş sanatının inceliklerini öğretmekle kalmamış, insani değerlerden yoksun insanlara insanlığı da öğretmiştir. Anzak, Avusturalya, Yeni Zelanda, İrlanda askerleri burada gördükleri durum karşısında hayrete düşmüşlerdi.

   Çanakkale'de eğitim görmüş binlerce aydın kişinin kaybı, ülkenin sosyopolitik dokusunu da etkilemiş, entelektüel ilerleyişi baltalamıştır.

   Müttefiklerin deniz ve kara savaşlarında geri püskürtülmeleri, milletin moralini düzeltmiş, Osmanlı Hükümeti'ne duyulan güven artmıştır. Bu öz güven, Kurtuluş Savaşı'nın ilk kıvılcımlarını parlatacak, Millî Mücadele'nin ve Türk milliyetçiliğinin de yolunu açacaktır.


Kaynak:Muhteşem Türk Zaferleri/Akçağ Yayınları




Belgrad'ın Fethi

belgrad kuşatması
Belgrad'ın Fethi
   Orta Avrupa'nın belkemiği (omurgası) Belgrad, Sırplar'a ait iken Türkler'e karşı savunulamadığı için Macarlar'a terk edilmişti.

   İstanbul'u fethederek yeni bir çağı insanlığın ümidi ve ışığı olarak ardına kadar açan Fatih Sultan Mehmet, 1456 baharında Üçüncü Sırbistan seferine çıktı. Hedefi Macarların elinde bulunan Belgrad'ı ele geçirmekti. Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği noktada bulunan Belgrad Kalesi elde edilebilirse Macaristan tehdit altında tutulacak, Sırbistan'ın fethi de kolaylaşacaktı. 

   Buna karşılık kale iyice tahkim edilmiş, bol miktarda takviye kuvvet gönderilmişti. Fatih, 13 Haziran 1456 günü kuşatmayı başlattı. Düşman kuvvetlerinin savunduğu Belgrad Kalesi, epeyce yıpratılmasına rağmen bir türlü düşürülemedi. Toplanan savaş meclisinde, kuşatmaya devam etmenin fayda sağlamayacağı görüşü hâkim oldu ve ertesi sabah geri dönüldü.

   Böylece, İkinci Murad'ın ve oğlu Fatih Sultan Mehmet'in ayrı ayrı gerçekleştirdikleri iki kuşatmadan da kurtulabilen Belgrad, 1521 yılında Kanuni'ye boyun eğecektir.

   Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sonuna kadar Macarlar'la yapılan barış antlaşması gereğince, iki taraf arasında önemli anlaşmazlık çıkmadı.

   Kanuni Sultan Süleyman'ın Osmanlı tahtına oturması ile Osmanlıların, bir müddetten beri ihmal ettikleri batı cephesine gözlerini ve gönüllerini çevirecekleri muhakkaktı. Nitekim Macaristan'ı vergiye bağlamak üzere gönderilen Behram Çavuş adlı elçinin Kral İkinci Layoş tarafından katledilmesi, seferin istikametini tayin etti.

   Behram Çavuş'un katline çok sinirlenen Kanuni, gerekli hazırlıkların ikmalinden sonra 18 Mayıs 1521 günü Belgrad'ın Fethi'ni gerçekleştirmek için İstanbul'dan yola çıktı. Edirne'de beş gün kalınıp 9 Eylül'de Filibe'ye varıldı. Buraya gelinceye kadar, Macaristan harekâtının kesin çerçevesi çizilmemişti. Veziriazâm Piri Mehmet Paşa, önce Belgrad Kalesinin fethedilmesi gerektiğini söylerken; Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşa, Macaristan'ın başşehri Budin'in zaptını istiyordu. Neticede, Piri Paşa'nın fikri galip geldi.

   Sava Nehri üzerine kurulan büyük köprüden, 18 Temmuz günü Osmanlı ordusunun geçişi başladı. Kanuni'de, 26 Temmuz günü karşıya geçti. 1 Ağustos'da kuşatma başladı.

   Şehir, müthiş bombardımana ancak bir hafta dayanabilmiş, Türk askeri açılan gediklerden içeri girmişti. İç kaleye yerleşen Macar, Sırp ve Bulgarlar'ın dayanması da bir işe yaramadı. Nihayet, 29 Ağustos 1521 günü, teslimden başka çare kalmadığını anlayarak kapıları açtılar. Böylelikle Belgrad'ın Fethi gerçekleşmiş oluyordu.

   Kale halkından bir kısmı Macaristan'a göç etti. Aslen Sırplı olanlar evlat, aile ve mallarıyla İstanbul'a getirtilerek Yedikule civarına iskân edilip Belgrad mahallesini kurdular.

   Belgrad'ın fethi Avrupa'da büyük yankılar uyandırmıştı. Çünkü Türk tehdidi artık Orta Avrupa'ya açılıyordu. Nitekim Belgrad, bu tarihten itibaren Avrupa seferlerinde en önemli üs oldu ve "Darü'l Cihâd" adını aldı.

Kaynak:Muhteşem Türk Zaferleri/Akçağ Yayınları

Mercidabık Savaşı

   
yavuz sultan selim
Yavuz Sultan Selim(Mısır Seferi)
   İki Cihan Devletini karşı karşıya getiren Mercidabık Savaşı, 24 Ağustos 1516'da başladı. Osmanlı ordusunun sağ kanadına Veziriazâm Sinan Paşa kumanda ediyordu. Sol kanat Yunus Paşa'nın kumandasına verilmişti. Merkez ise başkumandan Yavuz'un kumandasındaydı. Yavuz'un yanında birçok ünlü kumandan ve devlet adamı vardı. Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, Karaman Beylerbeyi Hüsrev Paşa, Dulkadir Beylerbeyi Şehsuvar Ali Bey, Ramazanoğlu Mahmut Bey, Rumeli Beylerbeyi Yusuf Paşa, Diyarbakır Beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa, Kırım Hanı Mengli Giray'ın oğulları Saadet ve Mübarek Giraylar bunlar arasındaydı.

   Askerin önünde 300 top sıralanmış ve Çaldıran Savaşında olduğu gibi bunlar zincirlerle birbirine bağlanmışlardı. Cephe ağırlık arabalarıyla da tahkim edilmişti. Her iki tarafın orduları, piyade ve süvari olmak üzere yaklaşık 80 biner askerden oluşuyordu.

   Memlûk ordusunun sağ kanadına Şam saltanat nâibi Şaybek, sol kanadına Halep saltanat nâibi Hayırbay, merkeze ise Sultan Kansu Gavri kumanda ediyordu.

   Savaş güneş doğar doğmaz Memlûk süvarilerinin hücumu ile başladı. İlk anlarda Osmanlı sağ ve sol kanatları sarsılır gibi oldu. Bunu gören Kansu Gavri, savaşın ağırlık merkezini ordusunun kanatlarına kaydırmaya çalıştı. Fakat yağız atıyla savaşın her tarafına yetişen Yavuz, derhal yardım kuvvetleri gönderdi. Kendisi de merkezden bütün şiddetiyle Memlûklerin üzerine yürüdü. Bu arada top ve tüfek ateşleri de yoğunlaştırıldı. Şimdi cephe boyunca ve tek kumanda altında Osmanlı hücumu başlamıştı. Osmanlı topları Memlûk hatlarında doldurulamaz gedikler açarken Yavuz'un yönetimindeki birlikler yay gibi açılıp kapanarak Memlûk ordusunu çember içine aldılar ve imha etmeye başladılar. Bu sırada savaşın şiddetine dayanamayan seksenlik ihtiyar Kansu Gavri felç geçirmiş ve sonra ölmüştü. Bu olay, zaten bozguna uğrayan Mısır ordusunu büsbütün sarstı. Bu fırsatı çok iyi değerlendiren Yavuz, Memlûk ordusunun toplanmasına meydan vermeden hücumun şiddetini arttırdı. Memlûklüler kaçmaya başlamıştı. Sekiz saat süren çarpışma, Osmanlıların galibiyetiyle neticelendi. 

   Mercidabık’ta kazanılan zafer, Osmanlı Devleti'ne dini, siyasi, askeri, iktisadi alanlarda pek çok yarar sağladı. Hilafetin Osmanlı Devletine geçme yolu açıldı. Doğuda Osmanlı Devleti'nin son rakibi Memlûk Devleti, ortadan kaldırılma safhasına getirildi. SuriyeLübnan ve Filistin Osmanlı hâkimiyetine girdi. Mısır ve Arabistan Yarımadasının yolu açıldı. Güneydoğu Anadolu’nun himaye altına alınmasıyla, Anadolu Türk birliği tamamlandı.

Kaynak:Muhteşem Türk Zaferleri/Akçağ Yayınları

Vadisseyl Muharebesi

vadisseyl savaşı
Vadisseyl Muharebesi 
   16. asrın mühim hadiselerinden birisi olan Portekiz Krallığının siyasi mevcudiyetinin son bulması, Vadisseyl Muharebesinin neticesidir.Osmanlı Devleti kendisine karşı savaşmaya cüret eden birçok devlet gibi Portekiz Krallığını da Vadisseyl savaşıyla tarihe gömmüştür.

   İstanbul-Fas arasındaki kuş uçuşu 3000 kilometrelik mesafeye kadar el atılarak, düşmana hadleri bildirilmiştir.. Fas'ta cereyan eden bu muharebe Osmanlı Devletinin o devirdeki gücünü göstermesi açısından önemli bir muharebedir.

   Fas Sultanı Ebu Muhammed Abdillahil Gaalib Billah (I.Abdullah)'ın 21 Ocak 1574'te ölümü üzerine Fas'ta siyasi durum karışmaya başlamıştı. I.Abdullah'ın ölümünden sonra oğlu III.Muhammed Fas sultanı olmuştu.Fakat III.Muhammed'in sultanlığını amcaları Abdülmelik ile Ahmed tanımamışlardı.

   Abdülmelik Osmanlı Devletine dosttu.Fas tahtına oturması için yardım talebiyle İstanbul'a giderek Divan-ı Hümayuna çıktı.Sultan III.Murad tarafından kabul edildi.Osmanlı Devletine tabii olmak kaydıyla Fas sultanı olması fikri Divan-ı Hümayunda Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa'nın da desteğiyle alaka görmüştü. Neticede Divan-ı Hümayun Abdülmelik'in desteklenmesine karar vermişti. Abdülmelik'in desteklenerek, Fas'ta idareyi ele geçirmesinde yardımcı olunması vazifesi Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşa'ya verilmişti.

   Ramazan Paşa vazife kendine tebliğ edilir edilmez derhal çalışmalara başladı. İlk önce III.Muhammed'e bir mektup göndererek, Fas'ın bir bölümünü amcası Abdülmelik'e bırakmasını istedi. III.Muhammed İspanya ve Portekiz'e güvenerek ve Osmanlı Devletinin Fas'a müdahale etmesini uzak bir ihtimal görerek bu teklifi reddetti. Bunun üzerine Ramazan Paşa yanında Abdülmelik olduğu halde 15 bin askerle Fas'a girdi. Yoldaki katılımlarla Ramazan Paşa'nın ordusu 20 bine ulaşmıştı. Ramazan Paşa Fas şehrini geçmesine rağmen III.Muhammed'in ordusundan hiçbir iz yoktu. Nihayet Miknase civarında III.Muhammed'in 60 bin kişilik ordusuyla karşılaşıldı. Kendilerinden üç misli kalabalık da olsa Ramazan Paşa idaresinde ekseriyetini Osmanlı askerlerinin teşkil ettiği ordu önünde dayanmak mümkün değildi. Ramazan Paşa ordusunu büyük bir maharetle idare ederek kısa zamanda 60 bin kişilik Fas ordusunu dağıttı,III.Muhammed mağlup olduğunu anlayınca kaçmıştı. Osmanlı ordusu yanlarında Abdülmelik olduğu halde tekrar Fas'a girmiş ve 9 Mart 1576'da Abdülmelik Fas sultanı ilan edilmişti.

   Mağlup olan III.Muhammed tahtı ele geçirmek için Portekiz Kralı Don Sebastiao'dan yardım talep etti,Portekiz kralı yardım talebini geri çevirmedi.Portekiz'in asker toplama faaliyetine İspanya Kralı II.Felipe'de destek verdi.

   Portekiz'in bu faaliyeti Divan-ı Hümayun tararfından öğrenilmiş ve 1578 başlarında Tunus Beylerbeyliğine tayin edilen Ramazan Paşa'ya sultan Abdülmelik'in yardımına koşarak Portekiz ordusunu karşılaması vazifesi verilmişti. Portekiz Kralı Fas'a doğru yola çıkarken,Ramazan Paşa'da Tunus'tan süratle yola çıkarak Fas'a gelmişti.

   Portekiz-İspanyol ordusu 80 bin asker ve 360 toptan müteşekkildi,orduda III.Muhammed taraftarı Fas birlikleri,Papalık,İtalyan,Alman ve Fransız birlikleri vardı.Ayrıca büyük bir Portekiz-İspanyol armadası Fasın Atlantik kıyıları açıklarında beklemekteydi.Ramazan Paşa ise Tunus ve Cezayir'den topladı 30 bin ve Abdülmelik'in topladığı 30 bin kişilik toplamda 60 bin kişilik bir orduya sahipti.Ramazan Paşa süratle Portekiz-İspanyol ordusunun üzerine yürüdü,Ramazan Paşa'nın üzerine doğru geldiğini öğrenen Portekiz Kralı Vadisseyl Ovasına doğru çekildi. İki ordu bu ovada karşı karşıya geldi. Portekiz Kralı Don Sebastiao, sabık Fas sultanı III.Muhammed ve Sultan Abdülmelik'in iştirak ettiği bu savaşa tarihçiler aynı zamanda "Üç Kral Muharebesi" adını vermişlerdir.

   Ramazan Paşa ustaca bir taktikle düşman ordusunu darmadığın etti.80 bin kişil ordu adeta Ramazan Paşa'nın avucundaydı, Portekizliler 20 bin ölü,40 bin esir vermişlerdi.Kalan 20 bin askeri de telaş içerisinde kıyıda zafer haberini bekleyen gemilere doğru kaçmışlardı. Portekiz Kralı Don Sebastiao harp meydanında ölmüştü,III.Muhammed de hemen yakalanarak düşmanla ittifak yaptığı için idam edilmişti.Sultan Abdülmelik ise böyle parlak bir zaferin kazanılacağını ummadığından heyecandan oracıkta vefat etmişti. Vadisseyl Savaşı denizde de devam etmiştir,Ramazan Paşa Sinan Paşa kumandasındaki donanmaya taarruz emri vermiştir.Bu deniz savaşında da binlerce düşman askeri ölmüş,500 düşman askeri denizden toplanarak esir alınmıştı.

Ramazan Paşa kumandanlığının yanında idarecilikteki maharetini de göstererek Sultan Abdülmelik'in vefatını öğrenir öğrenmez derhal Mevlay Ahmed'i(II.Ahmed)'i Fas Sultanı ilan etti.Mevlay Ahmed'de Osmanlı dostuydu.

   Vadisseyl Zaferi'nin mühim bir neticesi de Afrika'nın belli başlı ülkelerinin tamamen Osmanlı hakimiyeti altına girmiş olmasıdır.

Don-Volga Kanal Projesi

   
Don-Volga Kanal Projesi
Don Volga
   Rusya'nın 1552'de Kazan Hanlığı'nı, 1556'da da Astrahan Hanlığı'nı ilhak etmeleri kuzeyde ilk kez bir Rus tehdidini ortaya çıkardı. Sokullu Mehmed Paşa, Don ve Volga nehirlerinin bir kanalla birleştirilerek, Karadeniz ile Hazar Denizi'nin birbirine bağlanması sayesinde Rusların güneye doğru inmelerini engellemeyi, ayrıca İpek Yolu ticaretini canlandırmayı, İran ile yapılan savaşlarda donanmadan yararlanmayı ve Asya'daki Türk hanlıkları ile irtibat sağlamayı amaçlamıştır. 1569 Ağustosunda Kefe Beyi Kasım Paşa tarafından başlanan çalışmalar Rusya'nın saldırıları, mevsimin kış olması ve Kırım Hanlığı'nın projeyi desteklememesi sonucunda başarıya ulaşamamıştır.

don volga
Don-Volga 
   Astrahan Seferi: Osmanlı Devleti Don-Volga Kanal Projesi'ne koşut olarak 1556'dan beri Ruslar'ın elindeki Astrahan'ın geri alınması için bir de sefer düzenledi. 1569 yılının Kasım ayında çok olumsuz hava koşullarında başlayan kuşatma Rus Çarı Korkunç İvan'ın bölgeye Prens Serebiyanov komutasında 20.000 kişilik bir kuvvet gönderip Türk askerlerini iki ateş arasına almasıyla başladıktan 16 gün sonra sona erdi ve Türk ordusu bir huruç(çıkış,yarma) harekatı yaparak kendini kuşatılmışlıktan kurtarmak zorunda kaldı.