Selçuklu Türk Ordusu Sevk ve İdare Sistemi

   
türk askeri
Akıncılar
   Türk Ordusunun "sevk ve idare sisteminde" doğrudan "Taarruz Stratejisi"
esas alındığından,stratejinin diğer bölümleri de;taarruz stratejisine göre geliştirilmiş ve hemen her uygulama da bu esas benimsendiğinden,harekâtlarda 
"süratli manevra" taktiği; savaş taktiklerinde en çok gelişmiş olanıydı ki;hemen her muharebeye yıldırım gibi dalan Türk Kuvvetleri karşısında,hiçbir düşman ordusu uzun müddet tutunamaz ve neye uğradığını anlayamadan eriyip giderdi.

   Selçuklu Türk Ordusu üç gruptan müteşekkildi: Birinci grup olan "Hassa Kuvvetleri" olarak,bizzat Sultan'ın emir ve komutasına tâbi idi.İkinci Grup: 
"Boy Beyleri Grubu" idi.Üçüncü Grup ise: "Gerilla Savaşları veren" gönüllülerden kurulu kuvvetlerden müteşekkildi ki;bunlar dünyaca nam salmış olan "Akıncı Kuvvetleriydi" ve son derece mahir bahadır komutanlar tarafından idare edilirlerdi.

   Yıldırım taarruzlarını esas alan Türk Ordusu'nun temel gücünü teşkil eden ana kuvvet, "Süvari Birlikleriydi". Bu sebepten dolayı,atın önemi,Türkler için en güçlü silahtan daha önemliydi.Böyle olduğu için de Türk insanı pek küçük yaşlardan itibaren atlarla kaynaşır ve 12 yaşlarına geldiği zaman ise; en yaman düşman süvarisine dahi nal toplatabilecek derecede pek mahir bir binici olurdu.

   Türk Süvarileri binicilikte o derece mahirdiler ki; muharebe esnasında ok, kılıç vs. bilumum silahları son derece rahatlıkla kullanırlar ve düşmanlarını şaşkına çeviren pek çevik hareketlerle, muharebe meydanında, ele avuca sığmaz bir görünüm içinde; sağlı,sollu ve merkezi dalışlarla; düşman süvarilerine ot yoldururlardı...

   Keza, uzun yolculuklarda at üstünde yemek yemek ve uyumak,onların başlıca meziyetlerinden birisiydi ki bu maharetleri; herhangi bir ordu için,o çağlarda son derece önemli bir meziyet sayılmaktaydı.Çünkü;uzak diyarlara sefere çıkmış ve bu sefer esnasında uzun yürüyüşlere muhatap olmuş bir ordu için,tabi ki bu faktör birinci derecede önemli idi.Zira,seferi durumda bulunan bir ordu, bazı hallerde hiç konaklamadan yoluna devam etmeye mecbur kalabilirdi.

   Dolayısıyla yukarıda kayda geçilen özelliklere sahip olmayan herhangi bir ordunun,yollarda perişan olmamasına imkan yoktur ve tabi ki vurucu güç olabilme durumu da böylece yoklara karışırdı.

   Görülüyor ki o çağlarda Türk Ordusu'nun "Vurucu Güç" olma açısından "Merkezi Kuvvetini" teşkil eden Süvariler,haklı olarak eşsiz bir değere sahiplerdi ve kahredici, yıldırım baskınlarıyla tüm cihanı adeta tir tir titretmiş olan dünyaca ünlü Akıncılar işte böyle bir kuvvetin bünyesinden meydana gelmişti.Türk insanının At'a vermiş olduğu değer ve önemdeki sırra,bir çok millet asırlar boyu erişememiş ve süvari kuvvetlerinin,muharebelerdeki üstün vasfını tam manasıyla kavrayabilmekten yoksun kalmıştır.Bu sebepledir ki ,Bizanslılar; "piyade kuvvetlerine",süvari kuvvetlerinden daha ziyade önem vermişlerdi.

   Türkler'in ata olan düşkünlükleri,henüz "göçebe oldukları" dönemlere kadar uzanır.Şöyle ki: Bir vatan sahibi olabilme ve kendi başına buyruk,hür ve kuvvetli bir devlet kurup,diğer devletler seviyesine yükselebilme kavgasında vermiş olduğu binbir çetin mücadele içinde; var olabilme cenginin en kahredici örnekleriyle karşılaşmış Türk insanının o yıpratıcı , o yıldırıcı dönemlerinde en yakın can yoldaşı,her daim atı olmuştur.

   Bütün bu hususlardan dolayı Türk insanının hayatında at o derece önem kazanmıştır ki; Orhun Kitabeleri'ne dahi geçmiştir.Mesela: Orhun Kitabeleri'nde,Prens Kültigin'in atına "Alp-Salçı" adı kayda geçilmiştir.

Kaynak: Türk Cihan Hakimiyetine Açılan Yol
         Levon Panos Dabağyan/Karadağ Yayınları

Yorum Gönder